| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Azerbaycan’daki Tuncer Cücenoğlu fırtınasından izlenimler (2) Üstün Akmen Salı günü, Bakü izlenimlerimi aktarırken, Tuncer Cücenoğlu’nun Dilsuz tarafından Azerice’ye “Uçgun” başlığıyla çevrilen “Çığ”ını izlediğimi belirtmiş; Tuncer Cücenoğlu’nun oyun bitiminde dakikalarca ayakta alkışlanmasından söz etmiştim. Cücenoğlu’nun coşkuyla alkışlanmasından elbette ki gurur duyduk, sırtını sevgiyle sıvazladık. Tuncer Cücenoğlu, bir süre kulis yakınındaki özel odada kutlamaları kabul etti. Genel Sanat Yönetmeni Magbet Bunyatov, ünlü Azeri romancı Elibala Hacızade, Gençlik Tiyatrosu yönetmeni Hemidov Mübariz Şefayet, Tiyatro Sanatçıları Derneği başkanı Azer Paşa Nemet, oyun yazarı Eli Emirli, gazeteciler, televizyoncular, falan… Ben de gözümün içine merakla bakan B?hram M. Osmanov’a metni; oyuncuların bedenlerine, seslerine ve ruh durumlarına göre iyi kodlamış olduğunu söyledim. Işık tasarımının hiç mi hiç olmamasının oyunu zedelediğinden, sahnedeki eşyanın kullanımında hatalar olduğundan söz etmek istemedim. Birinci perdenin olamazcasına ağır temposunu da metindeki gerekliliğe bağladım. Osmanov: “Oyuncuları nasıl buldun,” diye sorduğunda, Gelin’de öncelikle gözlerinin ve yüzünün incelikli ifade araçlarından olabildiğince yararlanmasıyla ilgimi çeken Vefa Rzayeva’yı işaret ettim. Vefa Rzayeva’yı 8. Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali’nde Gürcü yazar Otia Ioseliani’nin “Keşke Araba Devrilmeseydi” başlıklı oyununda Saqo karakterinde izlemiş ve “gözüme kestirmiştim”. Diğer oyuncuların tümünün, başta Oğul’u canlandıran İlyas Ahmedov olmak üzere, görevlerini şevkle yerine getirdiklerinin altını çizdim.
Kibrit kutusu binalar O akşam, Tuncer Cücenoğlu ile birlikte Vefa Rzayeva’nın son model “jeep”ine bindik, bizi Mikayıl Aliyev Caddesindeki eğlence mekânı Neolit’e götürdü. Yolda, rolünün etkisinden gece uyurken bile kurtulamadığını, “Çığ”da annesini oynayan Azerbaycan’ın “onursal oyuncu” unvanlı Metanet Atakişiyeva’sının gözyaşlarını oyun sonrasında da uzun süre tutamadığını anlattı. Son yıllarda Karabağ’dan zorunlu olarak göç eden bir milyon işsizin çingeneler gibi yaşamakta oluşlarının Bakü’yü çirkinleştirdiğinden söz ettim. Yanıtlamadı. Sovyetler Birliği yıkılana kadar yüzyılın başlarında kurulan kocaman, bol süslü kabartmalı taş binaların yanı sıra, birbirlerinin kopyası kibrit kutusu örneği Sovyet binaları dikilmişti ve dikilmekteydi. Sevmediğimi açık yüreklilikle söyledim. Tınlamadı. Vefa Rzayeva’yı kutladık Neolit, gürültülü müzik yapılan bir lokaldi. Süslü püslü hanımlar pisti doldurmuştu, her türlü ritme ayak uyduruyor, dans ediyorlardı. Tuncer Cücenoğlu, Behram Osmanov, Vefa Rzayeva ve ben bir masaya kurulduk. Her çıkan şarkıcı bizim masaya doğru seyirtiyor, hoparlörlerden: “Aramızda Türk kardeşlerimiz var. Buradalar. İki devlet bir millettir. Biz kardeşiz,” tümceleri duyuluyor, bütün salon bize dönerek alkış tutuyordu. Vefa Rzayeva’nın Bakülü olduğunu, 1998 yılında Azerbaycan Devl?t Güzel Sanatlar Akademisi Tiyatro Oyunculuğu Bölümü’nden mezun olduğunu; 1996 yılından bu yana da Ulusal Dram Tiyatrosu’nda kadrolu olarak çalıştığını; pek çok televizyon dizisinde rol aldığını, bunların arasında ANS televizyon kanalı için çekilen “Kızlar” filminde baş rol oynadığını; Az Tv’deki “Seher Görüşleri”ndeki rolünü önemli bulduğunu; iki yıl önce Türkiye’de on üç bölümlük Kanal D yapımı “Ağa Kızı” adlı dizide rol aldığını; şimdilerde “Trio” adlı bir film için gene Türkiye’ye davet edildiğini, “Trio”nun çekimlerinin geçtiğimiz Ağustos ayında başlaması gerekirken, Amerikalı oyuncu Mark Bakassi’nin işleri nedeniyle çekimlerin ertelendiğini; Türkiye’de Çetin Reklam’a bir de saç boyası reklam filmi çektiğini ve (son olarak da) 32 yaşında olduğunu, 9 yaşında ikizleri bulunduğunu öğrendik. Rzayeva’nın gövdesi ve ruhu arasında, iç aksiyonu ve dışa dönük devinimleri arasında müthiş bir uyum vardı, kutlanmalıydı, Cücenoğlu ile birlikte kutladık, votka kadehlerimizi havalandırdık. Küçük kulübelerde olanlar Vefa Rzayeva geç saatlerde bizleri Neolit’in bahçe kısmına sürükledi. Bahçedeki kulübelerden birine girdik. Masada, yiyecek içecek adına gene yok yok!.. Ben votkaya devam ettim, Cücenoğlu çaya döndü. Bahçe kısmında yaz aylarında bir yandan yemek yenirken, bir yandan da düğünsel bir hava oluşurmuş. Ortalık yerde mutlaka çalıp söyleyen bir grup bulunur, müşteriler müzik eşliğinde ağızlarında köfteler, kebaplar göbek atar eğlenirlermiş. Aileler, sevgililer, iş adamları, konuşacak özel konusu olan insanlar bu özel kulübelerde yemeklerini yerler, votkaları şarapları devirirler, isterlerse sevişirlermiş. Mirelemov’un oyunu Bir başka akşam, Yasemin Bayer’in usta işi çevirisiyle Türkçe’de “Gelinlik” adlı kitabı yayımlanan (Gri Yayınevi – Ocak 2006) Hüseynbala Mirelemov’un “Xecalet- Utanç” başlıklı oyununu izledik. Azerbaycan’ın iç problemi hiç kuşkusuz Dağlık Karabağ sorunu. Bölgeye önceden yerleştirilmiş olan Ermeniler bu bölgeyi Azerbaycan’dan ayırarak Ermenistan’a bağlamak istemiş. Azeriler de Karabağ sorununa sahip çıkmışlar ve Karabağ, Azeri-Ermeni çatışmasına yol açmış. Azeri-Ermeni çatışmasının büyümesi üzerine 20 Ocak 1990’da Sovyet ordusu Azerbaycan’a girerek büyük bir katliam gerçekleştirmiş. Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Karabağ’ın içindeki silahlı Ermeni milisler Ermenistan’ın da desteğiyle Azerbaycan’a karşı bir silahlı hareket başlatmış. Çatışmaların büyümesiyle Ermenistan da olaylara müdahale ederek Karabağ’daki Ermeni milislerin yanında Azerbaycan’a karşı saldırılar başlatmış. Batı’dan da destek alan Ermeniler, çatışmalarda Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal etmişler. Mirelemov da, Karabağ’dan zorunlu göç eden bir ailenin yaşantısını ve iç çatışmasını konu edinmiş. Oyunu gene Behram Osmanov yönetmiş. Balkon ve kapı süslemeleri İsmailliya Ulusal Bilimler Akademisi, 1898’den kalma Elyazmaları Enstitüsü, Nizami Gencevi Edebiyat Enstitüsü, Türkiye’de de iyi tanınan satirik şair Mirza Alekber Sabir’in ve Kimyacı-Bilgin Yusuf Mammadeliyev’in heykelleri, şehitlerin ve Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruna şehit düşmüş Türklerin mezarlıkları… Ama bana bu kerede de ilginç gelen, kent merkezindeki hemen hemen tüm binaların benzersiz taş yapılardan oluşmasıydı. Bu taş binalar, çoğunlukla üç katlı olmasına karşın, modern mimari örneği beş katlı bir binayla aşağı yukarı aynı yükseklikte inşa edilmişti. İnsan, binaları süsleyen bol miktarda heykel ve kabartmalardan, kemerlerdeki ve bina yüzeyindeki diğer süslemelerden gözünü alamıyordu. Balkon ve kapı süslemeleriyse hiç abartmıyorum, binaların kendileri kadar etkileyiciydi. Bakü’deki son akşamımızda votka kadehlerinin biri inip biri kalkarken bunları konuştuk. Daha doğrusu, daha çok ben konuştum. Konuk ağırlamakta, sofra donatmakta ve sanat söyleşilerinde eşi bulunmaz bir insan topluluğuydu Azeriler. Ve uygardılar. Beni dinlerken hiç mi hiç sabırsızlanmadılar. Akıl neye yarar Dönüş yolculuğumuzda Tuncer Cücenoğlu ile Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ bölgesinin hukuki ve tarihî olarak kendisine ait olduğunu ileri sürmekte oluşunu konuştuk. Cücenoğlu “Aslında bu bir iddiadan öte uluslararası hukuk tarafından da desteklenen bir durum,” dedi. Oysa, Azerbaycan bu konuda sadece Türkiye’nin desteğini alırken, Ermeniler Rusya ve İran başta olmak üzere bölge ülkelerinin ve Batı devletlerinin desteğini çoktan sağlamış durumda. Ermeniler için Dağlık Karabağ, “Büyük Ermenistan” hayalinin bir parçası. İyi de, ne olacak bu savaşların sonu? Kim verecek Azerbaycan topraklarında yok edilen 927 kütüphane; 464 tarihi yapı, müze; 100’den fazla arkeolojik eser; 6 tiyatro/konser salonunun hesabını? Hangi savaşçı, talan edilmiş müzelerdeki 40 binden fazla değerli eşyayı, nadide eserleri yerine koyacak? Susa’daki Tarih Müzesi’nin, Agdam’daki Çörek Müzesi’nin, Zengilan’daki Taş Abideler Müzesi’nin hüsrana uğrayan talihlerinin bedelini kim ödeyecek? Daha fazla toprak, dolayısıyla daha fazla ekmek ya da ülkenin bir sorununu çözmek uğruna insanın insanı öldürmesi ne zaman bitecek? Brecht’in dediği gibi “iyilik neye yarar öldürülürse iyiler çarçabuk” ya da “özgürlük neye yarar, yaşarsa bir arada özgürlerle tutsaklar?” He ya! “Akılsız olmak madem herkese ekmek sağlıyor, o halde akıl neye yarıyor?” (Özel Not: Kan revan bir dünyada bayram yapabilenlerde zerre kadar gözümüz yok. Neşeleri bol olsun… Bayram yapma mutluluğu, dilerim günü gelir bize de seğirtir…) Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi
Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|