| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Yetenekli ve Ünlü Tiyatro Yönetmeni Avra Sidiropoulou ile Söyleşi Zeynep Kehaya Öncelikle Avra Hanımla yaptığım söyleşinin Türkçesini geciktirmiş olmaktan dolayı üzgün olduğumu belirtmek isterim. Bu keyifli söyleşiye geçmeden önce kendisini biraz tanıtmak istiyorum. Avra Sidiropoulou, çok yetenekli, bir o kadar da alanında ünlü bir tiyatro yönetmeni ve yazar da aynı zamanda; işini oldukça iyi ve ruh katarak yapanlardan. Avra Sidiropoulou Selanik’te doğdu. Aristoteles Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden birincilikle mezun olduktan sonra King’s College London’da ‘text and performance’ adlı programdan yüksek lisans ve ardından Cambridge Üniversitesi’nde ‘american theatre’ konusunda m. phil derecesini aldı. Daha sonra New York’a giden ünlü yönetmen Columbia Üniversitesi’nde ‘tiyatro direktörlüğü’ eğitiminin mfa derecesini cum laude (üstün başarı) ile aldı.
Clytemnestra’nın gözyaşları, sexodus, seasonal ve 99% oyunlarını yazmıştır.
- 1998 yılında New York Thirteenth Street Repertory’da kendi yazdığı Sexodus’u sahneye koydu. - 1998 yılında Schapiro Theater’da g.w goethe’nin faust – 1. bölümünü sahneledi. Aynı tiyatroda macbeth-bir parça ve T.Williams’dan Kızgın Damdaki Kedi’yi sahneye koydu. - 1999 yılında Horace Mann Theater’da Avusturya Kültür Merkezi’nin maddi katkılarıyla E.V.Horvarth’ın Viyana Ormanları Hikayeleri’ni sahneledi. - M. Lee’nin yazdığı Pigoletto oyununu Present Company Theatorium’da sahneye koydu. Yönetmen, Atina’da Theatro Ton Allagon Tiyatro Okulu’nda dersler vermiştir. 2001 yılından bu yana sürekli olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde ziyaretçi öğretim görevlisi olarak tiyatro dersleri vermektedir. Bayan Sidiropoulou, öncelikle şunu sormak istiyorum, provalar başlamadan önce oyun aklınızda nasıl şekilleniyor ve oyunu sahneleyeceğiniz zaman ne tür kriterler ön plana çıkıyor? Bir oyun üzerinde çalışmak için, malzemeye özel kişisel bağlantım olması gerekiyor; diğer türlü benim için işe yaramıyor. Her zaman beni içgüdüsel olarak çeken bir yönü oluyor ve beraber çalıştığım insanlarla bu yönü keşfetmeye çalışıyorum. Benim için bir oyunun evrenselliği çok önemli, zaman süresince ve kültürler arası düşünceleri iletebilmeli. Günümüzde tiyatroda eğlence ve maceraya yer var mı yoksa tiyatral yönden hala klasik amacını mı taşıyor? Tiyatro bütünüyle bir oyun. Her tiyatro oyunu maceraya bir çağrı, sanatçıların ve izleyicilerin buluştuğu bir ‘oyun’. Ben şahsen işimi hepimizin eğlenebileceği durumları yaratma arzusuyla ele alıyorum; provalar bir parti gibi olmalı, uçlarda, tatmin edici ve katarsise varan. Bir oyunu hazırlamaya başlarken herhangi bir ticari kaygınız oluyor mu? Bu bir oyunun gelişim safhasını nasıl etkiler? Bir eserden kar elde etme fikri gerçekten hiç aklımdan geçmiyor. Bazen keşke geçse diyorum! Bununla birlikte, çalışmaya başlamadan önce aklımda mutlaka bir bütçe olması gerekiyor. Zor olan bu bütçe dahilinde kalmak. Devlet yönetimindeki kişileri, tiyatroya güvenmeye ve desteklemeye değer olduğuna nasıl ikna edebiliriz? Burdaki anahtar kelime erişim. Devlet görevlilerinin tiyatroya gidebilmesi, mümkün olduğunca çok izlemeleri önemli. Bu sayede, sonunda bir farkındalık olacak, sanata karşı artan bir ilgi. Görmek inanmaktır; bir eğilim yerleştiği zaman, destek ardından gelecektir. Bütün mesele “doğru” insanları tiyatroya getirmek ve dikkatlerini yöneltmek için formu tanımalarını sağlamak. Tiyatroyu toplumun kalbine yerleştirmenin en iyi yolları nelerdir? Yönetmenler bunu mu amaçlamalı yoksa tiyatroyu sadece özel izleyicisiyle mi bırakmalı? Bu zor bir soru. Ben hiçbir zaman özel izleyici fikrine inanmadım. Başarılı bir tiyatro yönetmeni olmanın nitelikleri nelerdir? Ancak Daha önce birçok defa Boğaziçi Üniversitesi'nde ders verdiğinizi biliyoruz. Bu fikir nasıl oluştu? Boğaziçi Üniversitesi’ni seçmenizin nedenleri nelerdir? Türkiyede ders vermeyi oldukça tatmin edici buluyorum ve İstanbul benim için çok şey ifade ediyor. Burası karışıklık zamanlarda huzur bulduğum bir yer. Boğaziçi de oldukça önemli bir yer. Orada iyi arkadaşlarım var ve her zaman akademik çevrenin mükemmel olduğunu düşünmüşümdür. Aslında yönetmenlik işimi bilen bazı kişiler, Boğaziçi’nde tiyatro dersi vermek üzere beni davet ettiler. Bu 2001 yılındaydı. O sınıf sayesinde gerçekleşen heyecen verici şeylerin sonucu olarak, o zamandan bu yana düzenli bir misafir eğitimciyim. Kız kardeşim Chryssi Sidiropoulou’nun da Boğaziçi’nde bir profesör (Felsefe Bölümü) olması orasını benim için bir evden fazlası yapıyor. Türkiye’ye gelmeden önce beklentileriniz nelerdi? Üniversite size tiyatro adına yapmayı planladığınız şeyleri yapma fırsatı verdi mi? Türkiye’ye gerçekten tamamen “açık”, kültürü mümkün olduğunca keşfetmeye hazır ve yaratıcı olmanın yeni yönlerine açık olarak gittim. Boğaziçi’nde ders vermeyi seviyorum ve yaz okulu için önermek istediğim diğer derslerle ilgili bir çok fikrim var. İstanbul’a her gittiğimde bir çeşit eve dönüş gibi geliyor. Yine de söylemeliyim ki dersimiz (The Play and the Stage) içinde çalışabileceğimiz uygun bir yer verilmesi konusunda daha cömert bir tavırdan gerçekten faydalanılabilir! Çoğu zaman normal sınıflarda yapmaya çalışıyoruz. Asıl tiyatro salonu her zaman diğer aktiviteler için rezerve edilmiş oluyor. Bu, bazen gerçek sahne pratiğine engel olmakla birlikte, yaptığımız işin kalitesini düşüren ve aynı zamanda heves kıran bir durum. “Clytemnestra’nın Gözyaşları” sizin yazdığınız ve yönettiğiniz bir oyun. Yapımın üç dildeki bir versiyonu İstanbul’da gösterildi. Amaç Avrupa Topluluğu tarafından finanse edilen Mikro-Proje Programı dahilindeki Türk-Yunan Sivil Diyaloğu’nu geliştirmek ve güçlendirmekti. Bu bağlamda sizce proje amacına ulaştı mı? Evet, bence ulaştı. Hepimiz o iş ile gurur duyuyoruz ve projenin karmaşıklığı ve karşılaşılan birçok zorluk karşısında korkuya kapılmak yerine asıl fikrimizi sonuçlandırmış olduğumuz için oldukça mutluyuz. Hepimiz daha çok dinlemeyi ve farklılıklara karşı daha hoşgörülü olmayı öğrendik. Bu kendi başına büyük bir başarıdır. Proje, içten ve dilsel engelleri aşan son derece görsel bir gösteri yaratma anlamında önemliydi. Oyunu üç farklı kültürde sahnelemeye çalışırken ne tür zorluklarla karşılaştınız? Ortaya çıkan oyunun gelişme aşaması nasıldı? Yapım, katılımcı üç dil ve kültürü Clytemnestra karakterinin üç farklı manifestasyonunun bir sentezi sayesinde bir araya getiriyor. Üç kadını (hepsi aynı anda sahnedeler) tüm kendi özellikleri, kayıpları, günlük meseleleri ve en sonunda trajedileri ile sunuyor. Clytemnestra’nın karakteri var oluşsal endişeyi ve insan ilişkilerini aşırı biçimlerinde ifade ettikçe, oyun bir kültürden diğerine farklı şekilde ortaya konulan hassas konulara dokunuyor. Bir yazar ve oyunun yönetmeni olarak, altlarında yatan canlılığı hem yazı hem de temsil kompozisyonlarında kullanarak, bu farklılıkların üstüne gitmem, onları kullanmam ve işime dahil etmem gerekiyordu.
Sizce yapım izleyiciye hitap edebildi mi, özellikle hikayelerini anlattığı kadınlara? Proje hem geçmişte hem de günümüzde Doğuda ve Batıda kadınların rolünü aydınlatmaya ve çağlar boyunca bu rollerin, genelinde açıkça kültürel olarak nasıl oluşturulduğunu, kalıplaştırıldığını ve değiştirildiğini incelemeye çalıştı. Amacımız, izleyicilerin çağdaş Türk ve Yunan toplumlarında kadınları birleştiren ortak kaderi fark etmelerine yardım etmekti. Projede sürekli ortaya çıkan kayıp, ihanet ve kişisel trajediyle farklı kültürel yollarla yüzleşmenin sahnede gösterilmesi aracılığıyla, “kültürel farklılık” kavramını açığa çıkarmak ve bu “farklılığın” kadınlar için, aslında insanlar için, nasıl birleştirici bir güç olabileceğini anlatmak istedik.
Herşey 1999 yılında New York’ta başladı. Columbia Üniversitesi Sanat Okulu mezunu bazılarımız, kendimizi dışarıdaki vahşi dünyaya attığında bizi bir arada tutabilecek bir tayatro kurma ihtiyacı hissettik. Persona her yerden sanatçılar için güçlü, içten, anlamlı sanat yaratma adına fikir alışverişinde bulunmak, izlenimleri paylaşmak, olasılıklar yaratmak, fırsat üretmek için oldukça esnek bir bağlam.
Bu soruyu cevaplayabilmek için yeterince Türk tiyatrosu görmediğimi düşünüyorum. Dil engeli (Bu kadar yıl boyunca dili öğrenmekteki sonsuz beceriksizliğim ile adım çıktı!) Türk oyunlarını tam olarak değerlendirebilmemi benim için zorlaştırıyor. Yine de, Türk tiyatrosundan bildiğim kadarıyla bazı harika sanatçılar, oldukça yaratıcı ve duyarlı yönetmenler ve oyuncular var. Örneğin Persona’nın beraber Labirent projesini hazırladığı Tiyatro Oyunevi’nden Mahir Günşıray; benim yetenekli Türk Clytemnestra’m Derya Durmaz’ı saymıyor değilim. Performans sanatı tüm dünyada büyük önem kazanıyor. Tiyatro ile performans sanatı arasında nasıl bir ilişki kurabilirsiniz? Geleneksel ‘edebi’ tiyatro zamanlarında bir çok yasak vardı; farklı roller sadece farklı kişilere atfedilebilirdi. Durum sürekli sanat çevrelerinin çapraz-aşılanması için çok az yer bırakan şekilde tanımlanıyordu. Fikirler sınıflandırılıyor ve disiplinler ayrı tutuluyordu. Bu artık böyle değil! Performans sanatı sanatçının ilerlemesini katı sınıflandırmadan serbest bırakıyor. Sanat çeşitlerinin tiyatroya karışmasını seviyorum, güzel sanatları ya da teknolojiyi yapı olarak kullanıp bunların beraberce yazıyla birlikte ya da ona karşı çalışmasını sağlamak performans sanatının açtığı koca bir dünya. Olasılıklar sonsuz ve ben şahsen bazılarını yakalamak için sürekli mücadele ediyorum… Atina, Kasım 2007 Zeynep Kehaya For English (Original) Version : http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=508
Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet Gencay - ( 1/2/2008 ) Böyle birini tanımamıza aracı olduğun için çok teşekkürler. Soruların oldukça kaliteli. Tebrik ederim. Tekrar görüşmek dileğiyle. Burak - ( 1/2/2008 ) Oncelikle roportajinizi cok basarili buldum Zeynep Hanim. Sunu acik yureklilikle belirtmek isterim ki; roportajin hangi dilde yapildigini anlamak mumkun degil. Her iki dilde de cok anlasilir olmus. Ayrica universitede tiyatro dersi almis olmama ragmen Avra Hanimi hic duymamistim. Bu yonetmeni bizlere tanittiginiz icin de size ayrica tesekkur ediyorum. Ayrica roportajin son cumlesi gercekten hepimize ders olmasi gereken bir anlam tasiyor. Hayatimizda bircok olasilik var ve biz bazilarini yakalamak icin mucadeleyi asla elden birakmamaliyiz. Yazilarinizin devamini bekler, saygilarimi sunarim. salih CINBAR - ( 11/13/2009 ) korkmadan endişelenmeden gerçekleri yansıtmak insanlık adına yapılmış en büyük doğrudur siz ve bizim gibilerden çook olmak dileğiyle başarınızın devamının daim olması dileklerimle tiyatro ve sinema aşığı......... |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|